Türk kültürünün vazgeçilmez içeceği olan Türk kahvesinin doğru tanıtımı için müze kuruluyor.
UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’ne alınarak dünya halklarının ortak mirası haline gelen Türk kahvesi müzelik oluyor.
Türk kahve kültürünün üretiminden içimine kadar her aşamasının önemli bir zenginliğe sahip olduğunu ve doğru bilinmesini istediklerini anlatan Arı, bu amaçla yurt içinde ve yurt dışında iki müze açmayı planladıklarını ifade etti.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Araştırma ve Eğitim Genel Müdürü Ahmet Arı, Türk kahvesinin pişirilme tekniği ve sunumuyla geleneksel kültürün en kıymetli değerlerinden olduğunu söyledi.
Arı, açılacak müzelerde hem kahve kültürüyle ilgili eğitim verileceğini hem de turistik bir değer yaratılmaya çalışılacağını kaydetti.
Yurt içinde faaliyet gösterecek müzenin yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgi gösterdiği İstanbul’da açılabileceğini dile getiren Arı, müzede kahve kültürüne ait her obje ve ögenin de görücüye çıkacağını sözlerine ekledi.
Araştırmacılara göre kahve 14. yüzyılın başlarında Habeşistan’dan tüm dünyaya yayılmıştır. Kahve adını çıkış yeri olan Güney Habeşistan’daki Kaffa yöresinden almıştır.
Önceleri Arap Yarımadası’nda kahve meyvesinin kaynatılması ile elde edilen içecek, Türk kahvesi olarak yepyeni hazırlama ve pişirme yöntemiyle özgün tadına kavuşmuştur. Kahve ile Türkler sayesinde tanışan Avrupa, uzun yıllar kahveyi bu yöntemle hazırlayıp tüketmiştir.
Brezilya ve Orta Amerika kaynaklı, arabica türü, yüksek kaliteli kahve çekirdeklerinden harmanlanan ve tercihen kömür ateşinde ağır ağır, titizlikle kavrulan Türk Kahvesi, değirmende çok ince öğütülür. Bir cezve yardımıyla su ve isteğe göre şeker ilave edilerek pişirilir, bir fincan kahveye iki çay kaşığı kahve atılır. Küçük fincanlarla servis yapılır. İçilmeden önce telvesinin dibe çökmesi için kısa bir süre beklenir. Su, sanıldığı gibi kahvenin sonunda değil; kahveyi içmeden önce içilmektedir.
Kahvenin Türk kültüründeki yeri
1517 yılında lezzetine hayran kalan Yemen Valisi Özdemir Paşa tarafından İstanbul’a getirilen kahve, Türkler tarafından bulunan yepyeni hazırlama metodu sayesinde güğüm ve cezvelerde pişirilerek Türk kahvesi adını aldı. İlk olarak Tahtakale’de açılan ve tüm şehre hızla yayılan kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanıştı. Günün her saati kitap ve güzel yazıların okunduğu, satranç ve tavlanın oynandığı, şiir ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı kahvehaneler ve kahve kültürü dönemin sosyal hayatına damgasını vurdu.
Saray mutfağında ve evlerde yerini alan kahve, çok miktarda tüketilmeye başlandı. Çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulduktan sonra dibeklerde dövülerek cezvelerde pişirilmek suretiyle içiliyor ve en itibarlı dostlara büyük bir özenle ikram ediliyordu. Kısa sürede, gerek İstanbul’a yolu düşen tüccarlar ve seyyahlar gerekse Osmanlı elçileri sayesinde Türk kahvesinin lezzeti ve ünü önce Avrupa’yı oradan da tüm dünyayı sardı.
Türk kültüründe kahvenin yeri o kadar önemli ki; Anadolu topraklarında farklı materyallerden üretilen fincanlar, cezveler ve değirmenler var!.. ‘Kırk yıl hatırı var’ sözü de bunu destekliyor!..
Kaynak: Medya