Sabancı Müzesi’nde açılan ‘Oryantalizmin 1001 Yüzü’, resimden mimariye, dekorasyondan modaya oryantalizmi her yönüyle ele alan hayli etkileyici bir sergi.
Sakıp Sabancı Müzesi, yeni sergisi ‘Oryantalizmin 1001 Yüzü’yle bugüne dek olmadığı kadar geniş bir çerçeveden oryantalizmi masaya yatırıyor. Nazan Ölçer’in basın toplantısında söylediği gibi pek çok alanı kapsayan çetin ceviz bir sergi. Bir yandan adıyla sanattan mimariye birçok alan üstünde etkileyici olan ‘1001 Gece Masalları’na gönderme yaparken bir yandan da oryantalizmin içindeki çelişkileri gözler önüne seriyor.
Orient, Latincede yükselen anlamına gelen ve güneşin doğduğu yönü işaret eden ‘oriens’ kelimesinden dönüşmüş bir sözcük. Ortaçağ boyunca yalnızca Ortadoğu’yu ‘Orient’ olarak adlandıran Avrupa, ticari, siyasi, sömürge ilişkileri ve seyahatlerin artmasıyla daha doğudaki, Hindistan, Çin, Japonya’ya kadar uzanan bir bölgeyi de bu isme dahil eder. ‘Orient’, kendisini merkez olarak gören Osmanlı için Avrupalıların bakış açısını yansıtır. ‘Şarkiyat’ sözcüğü ise Batı’da bir bilim dalı olan ‘Oriental Studies’in 20. yüzyılda Türkçeye çevrilmesiyle kullanılmaya başlanır.
‘Oryantalizmin 1001 Yüzü’ sergisi, oryantalizmin geçmişi çok daha eskilere dayansa da Batı’nın Doğu’yla ilişkilerinin başladığı 19. yüzyıla odaklanıyor. Sergi, Napoléon Bonaparte’ın 1798’de kalabalık bir ‘akademik’ heyetle gerçekleştirdiği Mısır Seferi sonrasında Batı’nın bilinçli bir uzmanlaşmayla askeri alanda olduğu kadar şarkiyat konusunda da üstünlük elde ettiği dönemle başlıyor.
Mısır Seferi sonrası gelen bilgiler büyük ilgi topluyor. Üniversitelerde Doğu’yu araştıran bölümleri kuruluyor, Arapça, Farsça, Osmanlıca okutuluyor. Bu yüzden de sergide akademik ve bilimsel bir harekete dönüşen Mısır Seferi’nin ardından gelişen bilimsel oryantalizm alanında, geç Osmanlı bağlamı içindeki bazı yapıtlar da dahil olmak üzere, yer alan örnekler dönemi kavramak için çok önemli.
Edward Said’in oryantalizmi
Oryantalizme çok yönlü bir bakış açısıyla yaklaşan ‘Oryantalizmin 1001 Yüzü’ sergisi, Batı ile Doğu arasındaki etkileşimleri ve Edward Said’in 1978’de yayımladığı ‘Oryantalizm’ kitabı ile başlayan yoğun tartışmaları da dikkate alıyor. Akademik bir kadro ile konularının önde gelen uzmanlarının oluşturduğu bilimsel danışma komitesinin desteğiyle hazırlanan sergi ‘oryantalizm’ kavramını, sadece Batılı merkez tarafından kontrol edilen tek taraflı bir söylem olmaktan çıkarıp, farklı alanlara yansımaları ile geniş bir yelpazede sunuyor. Serginin danışma kurulunda Ahmet Ersoy, Edhem Eldem, Zeynep Çelik, Baha Tanman, Zeynep İnankur, Semra Germaner, Turgut Saner, Emine Naskali, Filiz Ali, Bahattin Öztuncay, Engin Özendes, Gökhan Akçura, Zeynep Kızıltan gibi birbirinden değerli bilim insanları var. Serginin ana sponsorluğunu da Çiftçi Towers üstlenmiş, sergi alanının çok özel tasarımı ise Metin Deniz’e ait.
Sergide 19. yüzyıl başında gerçekleşen arkeolojik kazılar, değerli kitaplar, Avrupa’daki oryantalist mimarinin Osmanlı’daki uygulamaları, oryantalist tarzda iç mekân tasarımları, sahne dekoru, kıyafetler, stüdyo fotoğrafları ve 19. yüzyılda başlayan Doğu’ya seyahatin değişik aşamaları, obje ve örnekleriyle sunuluyor. Tabii ki oryantalizmle her zaman eş anlamlı kullanılan oryantalist heykel ve tablolar da unutulmamış. Doğu’nun kalıplaşmış imajının oluşmasına katkıda bulunan edebi oryantalizm alanında ilk tercümesi Fransızcaya Galland tarafından çevrilmiş, 19. ve 20. yüzyıldan ‘1001 Gece Masalları’nın farklı dillerdeki resimli nüshaları da sergilenen belgeler arasında.
Sergi bize çok net bir biçimde Batı’nın imgeleriyle yaratılan Doğu imgesini Doğu’nun nasıl yeniden üreterek sahiplendiğini ve zaman içinde var olan önyargılarda nasıl bir payı da olduğunu gözler önüne seriyor.
1800’lerin ikinci yarısında Doğu yaşantısı, oryantalist ressamların tablolarından esinlenerek yaratılan Almanya’nın Dresden kentindeki Yenice Tütün Fabrikası, Avusturya’daki Böcek Fabrikası gibi Osmanlı, Arap, İran hatta Hindistan mimarisi karışımı hayali mimari örnekleri binalar daha sonra bize yeni bir tarz olarak Batı’dan gelerek Osmanlı başkentini etkisi altına alıyor. Çırağan Sarayı, Topçu Kışlası, İstanbul Üniversitesi’nin giriş kapısı, Sirkeci Garı gibi eklektik unsurlar taşıyan bu yapılar böyle bir ikinci oryantalizm ürünü.
Oryantalizm bitti mi, bugün ne durumda? Sergi süresince bu soruya konferanslar dizisiyle cevap aranacak. Oryantalizmi daha iyi anlamak istiyorsanız konularının uzmanlarının vereceği bu konferansları kaçırmayın derim.
Oryantalizm ve Mimari
Oryantalist mimarlıkta Osmanlı ve Türk motiflerinin de belirli bir payı vardı. Çadır, hamam ve cami gibi yapılar Batı’nın hafızasında Türk mekânlarıyla özdeşti. Ancak, adında ‘Türk’ sözcüğü geçen birçok yapı Elhamra’nın dantelsi dekorasyonu ve Hint-İslam mimarlığının gösterişli kubbeleri, minareleri ve kuleleriyle tasarlanıyordu. 19. yüzyıldan Oryantalist özellikler sergileyen Avrupalı ve Osmanlı mimari eserler, ‘Oryantalizm ve Mimari’ adı altındaki bölümde inceleniyor.
Atölyede oryantalizm
Bu bölüm, Batılı sanatçılar tarafından üretilmiş oryantalist tablo ve fotoğraflardan oluşuyor. Avrupalı oryantalist ressamlar genel olarak savaş ve av konularını, harem ve hamam sahnelerini, gündelik hayattan alıntıları, etnik kıyafet ve tipleri, portreleri, çöl, vaha ve bedevilerin hayatlarını tablolarına konu ediniyor. Doğu’yu temsil eden fonlar önüne yerleştirilmiş divan gibi detaylarla yapay ve hayali bir Doğu yaratmanın amaçlandığı, gerçek Osmanlı yaşamı yerine, Batılının kafasındaki Osmanlı imajının nasıl yansıtıldığı tüm açıklığıyla görülüyor.
Modada oryantalizm
Doğu’nun lüks malları arasında ipekli kumaşlar, değerli taşlar ve mücevherat öteden beri revaçtadır. 17. yüzyılda, Türk kıyafetleri moda haline gelir, Versailles Sarayı’nda Türk kaftanlarına özenilerek tasarlanmış ceketler giyilmeye başlanır. Ancak Napoléon’un Mısır Seferi bu modayı farklı bir boyuta taşır. ‘Modada Oryantalizm’ bölümünde 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Léon Bakst, Erté ve Paul Poiret gibi dönemin ünlü moda ve sahne tasarımcıları tarafından tasarlanan oryantalist kıyafetler sergileniyor.
Oryantalizmi küçümsemiyoruz
Nazan Hanım, gerçekten de yaşadığımız dönemin tartışmalarına cevap verecek bir sergi hazırladınız, çıkış noktanız ne oldu?
Nazan Ölçer: Uzun süredir yanlış bir algılamayı düzeltmek ihtiyacındaydım. Oryantalizmin tanımının içinde hep bir yargılama, küçümseme vardı. Tanımları yerli yerine koyamama tartışamama gibi bir sorunumuz var. Biz bu sergide sadece Batı’nın Edward Said’in söylediği ‘küçümseyici bakış açısını’ yansıtmıyoruz. Çünkü bazen Doğu da kendini Batı’nın gözüyle görmüş. Batı, Doğu zannederek imgelerle bir sürü şey üretmiş. Doğu da Batılıların imgeleriyle yaratılmış bu Doğu’ya sahiplenmiş hatta yeniden üretmiş. Hiçbir şey siyah-beyaz zıtlığında değil. Napolyon’un Mısır Seferi olumsuzlukları kadar bilim sanat alanında olumlu kapılara da yol açtı. Biz ve öteki diye bir bakış açısı var ve bunu her yönüyle tartışılmasının önemli olduğunu düşündüğüm için bu sergiyi yaptık.
Kaynak : [-] Yazar : Müge AKGÜN