Biyolojik ve kültürel varlığı iki milyon yıl öncesine uzanan insanı, antropoloji ve arkeoloji inceler.
19. yüzyıl boyunca, müziğin doğuşuna ilişkin teoriler ortaya atılmıştır. Söz konusu bu teorilere göre müzik dilden, hayvan sesleri ve özellikle kuş seslerinden insanların birbirine seslenmesinden, insanların birbiriyle kurduğu duygusal ilişkilerden kaynaklanmış ya da esinlenerek doğmuştur.
Efsanelerde tanrının insanlığa armağanı olarak tanımlanan müziğin tarih öncesi çağlara uzanan etnomüzikoloji araştırmalarında, taş devrinden başlayarak çalgı bulguları, resim ve harf yazıları, müzik hakkında yazılmış belgelerden yararlanılmıştır.
Bahsi geçen bu yöntemler, eski çağların müziğine ışık tutan ipuçlarıdır. Aslında müziğin başlangıcını ve ilk kımıldanışlarını öğrenmek isteyen kişi, bugünün ilkel yaşam biçimlerinde ilk çağların kalıntılarını bulup aydınlığa çıkartmalıdır.
İlkel müziğin sanat dışı yapısı daha çok çalgı alanında kendini göstermektedir. İlkel çağlarda ilkel kabillerin ellerine geçen her türlü ses çıkarmaya uygun gereci çalgıya dönüştürme aşkı zengin bir çalgı çeşitliliği meydana getirmiştir. Kemikler ve hatta türlü kamışlar düdük ve vurmalı çalgılara, ceviz kabukları, kabaklar vurmalı çalgılara dönüşmüştür.
Bazı tarihçilere göre; ilkel insanlar müzik yapma bilinci içerisinde değildir, bunu büyü için bu sesler kullanılıyordu.